KıbrısManşetSiyaset

Pasaportlarım!

Sakın yanlış anlamayın ha; “… Bana emeklilik hakkımı verin, iki pasaportu yakarım” falan dediğim yargısına da aman sakın kapılmayın…

Meselenin siyasi boyutu ile alakası yok yazacaklarımın…

Hiiiiiç karıştırmayın!

Bir ülkenin pasaportunu taşıyorsanız, o ülkenin vatandaşısınız!

Bunun kaçarı yoktur!

Her hangi bir başka açıklaması da bulunmamaktadır!

Haaaa bizim buralarda durum özel mi?

Evet çok özeldir ama en azından hipokrasi yapmamalıyız!

Ki “bugün mesele bu değil” demiştim!

-*-*-

Efendim; 15 yıl İngiltere’de yaşadım…

1994’te gittim, 26 – 27 yaşlarımdaydım ve 2008’de döndüğümde, 41 olmuştum…

12 yıla yakın süredir de KKTC’de yaşıyorum…

-*-*-

1997 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu aldım…

Londra’da…

Çok zorladım…

Doğum belgem de yoktu…

Londra’daki Kıbrıs Cumhuriyeti Yüksek Komiserliği kapısını defalarca arşınladım…

“Senin doğum kayıtların işgal altındaki bölgelerde, kusura bakma, veremeyiz” dediler hep.-

-*-*-

Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) kararlarının İngiltere tarafından uygulanıp uygulanmayacağı ile ilgili mahkeme vardı Londra’da…

Bu mahkeme sürecini takip ediyordum…

Kıbrıs Cumhuriyeti adına Başsavcı Yardımcısı bir kadın gelmişti Güney Kıbrıs’tan…

Bizim heyet, Londra’da dönemin temsilcisi, temsilcilikten bir başka yetkili ve iki de KKTC’den gelen görevliden oluşuyordu.

Mahkemede öğle arası verildiğinde, bizim heyet, kimseye selam vermeden oradan ayrılıyor, öğleden sonra yine duruşma varsa, aynı şekilde geri dönüyordu.

-*-*-

Rum heyeti bayağı kalabalıktı.

Ve Rum gazeteci sayısı da en az beş kişiydi…

Rum heyet, öğle yemeği için yakındaki bir yere gidiyor, kahkaha, kihkihi, şakalaşma geri dönüyordu.

Ben orada tek başıma kalıyordum haliyle…

İlk gün, Rum gazetecilerden, Makarios’un eski fotoğrafçısı, ünlü fotoğrafçı Doros “sen de bizimle gel” demişti…

Olur mu?

Hem çekinmiş, hem de korkmuştum!

Neden mi?

“Öldürmesinler beni ansızın ay oğlum” diye değil tabii ki…

Bir çeşit, “yabancı hissetme”ydi korkunun temeli…

Ama kinci gün, adının “Bayan Stella” olduğunu hatırladığım, son derece havalı, saçı – başı kuaförden çıkma, çok şık kadın savcı ya da Başsavcı Yardımcısı, “… Sen niye bizimle gelmiyorsun?” sorusunu sormuş, zorlamış ve ikna etmişti…

-*-*-

Sandöviç yemeye gitmişlerdi…

Gerçekten eğreti duruyordum aralarında…

Ve “yabancı”ydım sohbetlerine!

Ama derken kadın savcıya “doğum belgesi alamıyorum”u bir şekilde söylemiştim.

-*-*-

“Yarın Yüksek Komiserliğe gel; nasıl alabileceğin konusunda sana yardımcı olacağım” sözüyle o akşam uyuyamadığımı söyleyebilirim!

Sabah sabah Yüksek Komiserlik’teydim.

Nasıl mı alacaktım?

Annemin ve babamın kimlik ve pasaport fotokopilerinin de desteğiyle, “Kuran’a” el basıp, yemin edecektim!

Evet, öyle yaptım.

“Kıbrıslı, Pendaya 17 Eylül 1967 doğumluyum, Vallahi”…

Üç ay sonra doğum belgem gelmişti…

“Serhat Sıtkı Mehmet” adına…

-*-*-

Sıtkı babamın adı, Mehmet de dedemin…

Anında “pasaport başvurusunu” yaptım.

Yanılmıyorsam da üç ay kadar sonra “pasaportun geldi, buur gel al” haberini ulaştırdılar.

Gittim!

Sıraya girdim.

Bodrum katta, konsolosluk işleri yürütülüyor…

Bu arada konsolos da “Lefkeli”ydi ve çok iyi Türkçe biliyordu…

Ve ben, doğduğum, kaydımın bulunduğu “Lefkoşa kazasına bağlı Lefke”de, 1957’ye kadar Rum ve Ermenilerin yaşadığını, silah zoruyla kovulduklarını o gün öğrenmiş olacaktım!

-*-*-

Bu arada, sıram gelmiş olacak ki, Rum görevli, “Mr Mekhmet…” diye çağırıyor…

Rumlar “h” harfini galiba söyleyemiyor, “kh” karışımı bir ses çıkıyor ağızlarından.

Rumcası, Türkçelerinden daha iyi olan iki dedem de bana “Serkhat” derdi..

Kadın yaklaşık 10 kişilik kalabalığa bakarak, yine “Mr Mekhmet” diyor…

O an heyecandan da olsa gerek, bana çağırdığını hiç anlamıyorum…

Çünkü ben 1974 sonrasında “İncirli”yim!

Kim hatırlar ki “Mekhmet” ya da “Mehmet”i?

Derken, kadın görevli, biraz da kızgın bir şekilde, “Serhat Sıtkı Mehmet!” diye sesini yükseltiyor.

Allah Allah!

Ben, babam ve dedem!

Haaaaa, bu benim!

Ve kırmızı renkli pasaportumu alıyorum!

-*-*-

Bu ne özgürlük?

Bu ne rahatlık!

Hafta sonu için Calais, Paris!

Sonraki hafta sonu, Barcelona!

Ucuz hatta çok ucuz bilet nere varsa!

Amsterdam!

Hey Özgürlük!

-*-*-

Derken bir yıl kadar sonra, günlerden bir gün, resmi bir mektup alıyorum; ayıptır söylemesi, Kraliçe Elizabeth’ten!

Değil tabii ki!

Ama O’nun hükümetinden!

Ve diyor ki özetle; “… Sen ey vergisini tam olarak ödeyen şirketin çalışanı, İngiliz Ulusal Topluluğu vatandaşı kardeşimiz, “Büyük Britanya Birleşik Krallık İmparatorluğu ve Kuzey İrlanda” vatandaşı olmaya hak kazandın!

Hemen belgemi dolduruyor; “Kraliçe’ye bağlı kalacağıma Vallahi” diyerek; ikinci pasaportumu da alıyorum

-*-*-

Ve efendim en başta da dediğim gibi, 2008’de KKTC’ye dönüyorum…

Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportumun süresi doluyor…

Önceki kayıtları kaybetmişler; “… Yeniden başvur” diyorlar…

Yeniden başvuruyorum, bu kez “İncirli” olarak yeniden kaydım yapılıyor…

“Sıtkı Mehmet” yok yeni vatandaşlıkta…

Başka gün bu hikayeyi de anlatırım…

-*-*-

Türkiye’ye “KKTC Kimlik Belgem” ile gidiyorum, pasaportum yok…

1991 veya 92’de, Moskova’ya gitmiş ve giderken, Lefkoşa Büyükelçiliği’nden TC Pasaportu vermişler, vize de almıştım…

Ama “tarihi geçti” ve “kayıp”…

-*-*-

Kısacası, iki pasaportum var…

Onlara sadece seyahat belgesi olarak mı bakıyorum?

Kesinlikle hayır!

-*-*-

Neden mi?

Onu da kısaca anlatayım ama bir gün hatırlatın, çok ayrıntılı yazacağım!

-*-*-

Torpille herkesin memur – müdür olabildiği bu ülkede; devlete tek çalışmışlığım, iki yıla yakın süre yaptığım zorunlu askerliktir.

Yine, 29 yaşında insanların 31 seneden emekli edildiği bu ülkede, sosyal güvenlik ya da emeklilik adına kaybolup gitmiş 15 yıllık İngiltere geçmişim var…

Çalıştığım bazı kurumların yatırım eksikliği de olmuş geçmişte…

Kısacası KKTC’de hayatım boyunca emekli olamamak gibi bir durumum var!

Peki ne yapacağım?

Kıbrıs Cumhuriyeti ve Birleşik Krallık pasaportlarını iade mi edeyim?

Dört kelimeli, tek bir yanıtım olacak: “Sorry ama hadi oradan!”

-*-*-

Haaa sakın yanlış anlamayın ha; “… Bana emeklilik hakkımı verin, iki pasaportu yakarım” falan dediğim yargısına da aman sakın kapılmayın…

Hamasetle olmuyor anlayacağınız!

“Seyahat hakkı” falan da demeyin lütfen!

Dünya’da, pasaportunu ya da pasaportlarını ikide bir çıkarıp çıkarıp okşayan benden başkası var mı?

-*-*-

Global Passport Power Rank 2021 adlı listeye göre, Dünya’nın en güçlü pasaportu Almanya’nınki…

İngiliz Pasaportu yedinci, Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu ise 10’uncu sırayı başka ülkelerle paylaşıyor…

Türkiye mi?

Hiç fena değil; 22’nci sırayı Arjantin’le paylaşıyor…

KKTC mi?

Küçümsemiyorum çünkü listede yok!

Olsa, “şu sırada” der, küçümserdim!

Ama listede yok!

Bilmem anlatabildim mi?

Diğer Haberler

Başa dön tuşu