KıbrısManşetSiyaset

Ortalama Anadolu insanının duygu ve düşüncelerinin önemi

Irkçılık – ayrımcılık yapmak amacında değilim; sakın yanlış da anlamayın ama ülkenin nüfusunu ve nüfus yapısını zerre kadar bilmiyoruz!

Aklımızın ermediği veya pek de ermesine gerek olmadığı nedenlerle İngiliz Sterlini, Euro ve ABD Doları’nın Türk Lirası karşısında yeniden değer kazanıyor olduğunun eminim farkındasınız…

-*-*-

Artık kimse Sterlin üzerinden, Euro üzerinden borçlanmıyor mu?

Yoksa artık kimse hangi para cinsinden olursa olsun hiç mi “borç” almıyor?

-*-*-

Peki geride kalan borçlar?

Sterlin, Dolar ve Euro, Türk Lirası üzerinde “sabaha kadar dans sabaha kadar lorke” ederken; biz ne yapabiliyoruz?

-*-*-

Biz, hiç bir şey yapamıyoruz.

Her şey, her gün çok daha pahalı oluyor!

Evde kapalı, Covid – 19 olmamak için televizyon izliyoruz!

Maç izliyoruz!

Ki maçlar da parayla!

O da apayrı bir mesele!

Ve otururken yoksullaşıyoruz…

-*-*-

Haaa bir de haberleri takip ediyoruz tabii ki!

Hala, birileri, Kıbrıs sorunu ile ilgili açıklamalar yapıyor!

Oysa, eminim kimsenin umurunda bile değil artık Kıbrıs sorunu!

“Hasbası çıksın” noktasındayız!

-*-*-

Zaten, “kimsenin” derken bu “kimselerin” kim olduğu, kimler olduğu da aslında çok önemli!

-*-*-

Irkçılık – ayrımcılık yapmak amacında değilim; sakın yanlış da anlamayın ama ülkenin nüfusunu ve nüfus yapısını zerre kadar bilmiyoruz!

Şu açıdan söylemek istiyorum; ya da şunu anlatmak arzusundayım…

-*-*-

Bu ülkeye göçmen gelmiş bir Türkiyeli kardeşimizin, doğal asimilasyon süreci yaşaması ve “Gıbrızlı” olabilmesi sizce gerçekleşebilen bir şey midir?

Televizyonlar Türkiye, yemek Türkiye, yaşam Türkiye, yönetim Türkiye olduğu zaman; Kıbrıs sorunu da haliyle “Türkiye” olmuyor mu?

-*-*-

Yani Kıbrıs sorununun çözüm şekline bakışın, “ortalama bir Anadolu insanının bakışı” olarak karşımıza çıkması gayet doğal değil mi?

-*-*-

Nedir ortalama Anadolu insanının Kıbrıs’a bakışı?

Gayet basittir; “… Kıbrıs bizim canımız, feda olsun kanımız” ve “orası bizimdir”…

-*-*-

Bunda kötü niyet aramayın sakın!

Ama ortalama Anadolu insanının düşüncesi budur!

“Orası”, yani en basit ve en kısa adıyla “KKTC” Anadolu’nun parçası olarak görüldüğü müddetçe ki öyle görülüyor; TRT de şu anda o yönü tarif eden diziler çekerken; haliyle siz kalkıp da “federal çözümden başka çözüm olmaz, imkansızdır” dediğiniz anda, o ortalama Anadolu insanının gönlüyle ve  görüşüyle yüzde yüz çelişir, çatışır duruma geliyorsunuz!

-*-*-

Bir de Ada’da her türlü çözüme karşı olanlar “federal çözümü”, “Rumlara yama olmak, Rum görüşü, Amerika’nın ve emperyalistlerin Türk’e dayatmaya çalıştığı çözüm şekli” olarak salladığı anda; haliyle mesele oracıkta tamamen kapanıyor…

-*-*-

Ortalama Anadolu insanına Kıbrıs sorununu anlatamadık…

Bizden çok önce başkaları çok farklı anlattı…

-*-*-

“Ortalama Anadolu insanının görüşü” derken, ne demek istediğimi anlatmak adına, çok basit bir kaç örnek vereyim…

Tırnaktan saça kadar her konuda ayrı düşünen, Ak Parti ile CHP’yi ele alın… “Milli dava” diyerek, belki de ortak görüş belirttikleri tek mesele Kıbrıs meselesidir.

Neden?

Çünkü meseleye, bahsettiğim görüşle bakıyorlar…

Yok mu Türkiye’de bu konuda farklı düşünenler?

Elbette vardır ama yüzde ikileri, üçleri emin olun geçmez!

-*-*-

“Ama Annan Planı döneminde bu söylediğinin tam karşısında görüş savunan bir Türkiye yok muydu?” diyenleri işitir gibiyim…

“O dönemdeki yönetimin, o günlerdeki oyunda rolü oydu; benzer çıkar pozisyonları olursa, yine aynı çizgi savunulabilir” diyelim ve geçelim…

-*-*-

Alın bir örnek daha…

Sözcü gazetesinin yazarları…

Mesela Yılmaz Özdil…

Özdil, Recep Tayyip Erdoğan “süt beyazdır kardeşlerim” dese; bir yolunu bulur ve inanılmaz akıcı köşe yazılarında, sütün zaman zaman yeşil hatta siyah olduğunu yazabilir.

Ancak Özdil ve Erdoğan, Kıbrıs sorununun çözümüyle alakalı monobadide, birbirleriyle asla itişip kalkışmadan, el ele yürüyebilir!

-*-*-

Peki ne yapacağız?

Yapılması gerekenler çok denendi!

Mehmet Ali Talat ve ekibi denedi…

Mustafa Akıncı ve ekibi da denedi…

Ama olmadı.

Neden olmadı?

Şunu düşünün, 1974 sonrasındaki dört liderimizden “en federalist ikisi” olan Talat ve Akıncı, müzakerelerin ileriye taşınması bağlamında, bir arpa boyu yol kat edemediler.

Peki, hayatlarını federal çözüm yanlıları ile kavga ederek geçiren Rauf Raif Denktaş ve Dr. Derviş Eroğlu’nun liderliklerinde ne oldu?

Federal çözüm amaçlı en önemli üç gelişme yaşandı (1977, 1979 ve 2014)…

-*-*-

Yani bu iş bitti mi?

Bir daha federal çözüm görüşülemez mi?

Ne münasebet!

Elbette görüşülür, hatta kim bilir, belki çözümün şekli “federasyon” bile olabilir…

-*-*-

Benim demeye çalıştığım, bizim bu maçta artık önemli bir oyuncu olmadığımızdır!

Hatta hiç oyuncu olmadığımızdır!

Zaman zaman “ısınıp, 10 – 15 dakika” sahaya girmişliğimiz olsa da; asıl oyuncu, “ortalama Anadolu insanı”dır!

Haliyle, “çıkarlar” da daha çok “ortalama Anadolu insanı”nın çıkarlarıdır!

-*-*-

Peki ama o çıkarlarla “Kıbrıs Türk toplumunun” çıkarları çelişirse ne olacak?

“Çelişiyor” diyen vatana ihanet etmiş duruma sokulacak!

“Etle tırnak gibiyiz” diyen de hükümet!!!

Bunca zamandır olduğu gibi!

En federalist CTP’nin iktidara ortak olduğu dönemlerde et ve tırnak olmuyor muyuz?

Oluyoruz!

Bakmayın muhalefette aslan kesilmelere!

Neyse, bu konuyu da yazarız bir gün!

-*-*-

Soru1: Peki ne yapacağız?

Soru 2: Yani bu iş bitti mi?

Bu iki soruyu arka arkaya sorduk ve doğru dürüst yanıt bulamadık!

Bir üçüncü soruya gerek var mı?

Doğrusu, çözemiyorum!

-*-*-

Bildiğim ya da öyle anladığım tek bir şey var; o da, geçmişte “Türkiye’nin Kıbrıs’ta kesinlikle Kıbrıs Türk toplumuna ihtiyacı var” diye düşünüyor oluşum… “Türkiye, biz olmazsak burada tutunamaz” diyordum…

Şu anda, “hiç da ihtiyacı yok” noktasındayım!

-*-*-

Dünkü yazımda, “Suçun büyüğü bizdedir” başlığını kullanmıştım…

Bugün de tekrar ediyorum; suçun büyüğü bizdedir…

Öyle veya böyle; mecburiyetten veya hatalardan bu hale geldik!

-*-*-

Bir anı paylaşayım…

Merhum Özker Özgür hocamız, CTP Genel Başkanı olduğu günlerde ve Ada’da karşılıklı geçişlerin başlamasından belki de 10 yıl kadar önce, Baf’a gitmişti… Rum dinleyicilere; adeta yalvarırcasına, “Lütfen Kıbrıs sorununu çözelim; çünkü bugün elinizi uzattığınızda, sizi bilen, sizi tanıyan ve o eli sıkabilecek yani sizinle tokalaşabilecek insanlar bulabileceksiniz; ama çözüm gecikirse, uzattığınız eli kimse sıkmayacak; sıkacak, sıkabilecek birileri olmayacak” gibisinden bir söz söylemişti…

-*-*-

Sabahlara kadar tartışabiliriz bu meseleyi…

Nasıl mı?

Mesela ortalama Anadolu insanının sosyal medya baskısını da örnekleyerek…

-*-*-

Cumhurbaşkanlığı’nda iletişim şeyisi görevine getirilme durumum olmuştu ya!

O günlerde, sosyal medyada Kıbrıs Türk toplumundan “onlarca” solcumuz ve sağcımız kendi bakış açıları ile tepkiler vermiş; sövmüş veya desteklemişti…

Rakama dikkat; “onlarca kişi”…

Oturup saydım, meseleyi tartışan “Kıbrıslı Türk” insan sayısı taş çatlasa 200 – 250 kişiydi…

-*-*-

Ama, “atanma şeyisi”ne karşı olayı organize eden bazı “karanlık odaklara” sosyal medya üzerinden “atın bu Rumcu’yu oradan” veya “iyi ki temizlediniz bu köpeği” gibi mesajlar paylaşanların sayısı, “on binlerceydi”…

O kadar ki; her gün sosyal medyada köşe yazılarımı okuyan insan sayısı binlerle ifade edilirken, tam o günlerde, yazdığım yazılara rastgele girenlerin sayısı on binleri aşabiliyordu… (Reklamın iyisi – kötüsü olmaz derler ya, onun gibi bir şey… Ve o günden beri, Türkiyeli okur sayısı da izleyici sayısı da arttı… Hatta Isparta’dan halı üzerine adımı yazdırıp kargo ile hediye olarak gönderen oldu…)

-*-*-

Benle ilgili bir paylaşım yapanlardan birine sosyal medya hesabı üzerinden telefonunu bulup ulaşmıştım…

Aradım ve “merhaba, ben Serhat İncirli…” diyerek söze başlamıştım…

“Sen de kimsin? Serhat İncirli kim?” demişti…

Adama, “canım kardeşim, benim köpek olduğumu paylaşmışsın, telefonunu da sosyal medya hesabından buldum, arayıp, havlayayım dedim” gibisinden bir şaka yapmıştım… “Az muhabbetten sonra, az kalsın kardeş oluverecektik…”

Neyse, uzatmaya gerek yok, anladınız siz anlatmaya çalıştığımı…

-*-*-

Para da, ip de, kontrol da, dümen da, direksiyon da, motorlar da, rota da, yakıt deposu da ve hatta akıntı bile Türkiye’nin kontrolündeyken; hangi limana, hangi hızda yaklaşacağımıza da haliyle, ortalama Anadolu insanının duyguları ve düşünceleri karar verecektir…

Diğer Haberler

Başa dön tuşu