Anayasa Mahkememiz Din İşleri Dairesi ve Kuran Kursları ile ilgili bir karar üretti..
Anlayabildiğim kadarıyla en temelde Kuran Kurslarının Anayasamız ve yasalarımız temelinde Eğitim Bakanlığı’nın izin, gözetim ve denetiminde yapılması gerektiğini vurguladı…
Yani aslında yasaklamadı…
Din Eğitimini, Eğitim ile ilgili bakanlığın kontrolünde olması gerektiğini söyledi…
Bu Türkiye’de İslami unsurların politik malzemesi yapıldı..
Ve maalesef KKTC Yargısı hedef haline getirildi.
Bu asla kabul edilemez.
Her şeyden önce KKTC Yargısının, Türkiye Cumhuriyeti Yargısının özellikle son dönemlerde getirildiği “atama” usulü ve siyasallaşmış yargı sistemi ile bir tutulması büyük bir hatadır.
Aynı şekilde Türkiye’de ne varsa Kuzey Kıbrıs’ta da onu benimseyecekler yaklaşımı da doğru bir yaklaşım değildir.
Kuzey Kıbrıs’ta ve kendini hukuk devleti olarak tanımlayan her ülkede Mahkemenin verdiği kararlar elbette tartışmasız değildir.
Ve tartışılabilir de..
Lakin bu yapılırken Yargı yıpratılmaz, değersizleştirilmez, politize edilmez..
Bilakis Yargının verdiği kararlar kimilerimizce takdir edilmese de doğru bulunmasa da saygı duyulur ve uygulanır…
Ha olurda yargı kararını beğenmeyen çıkarsa, bunu bir üst mahkemeye taşıma hakkına sahiptir…
Burada da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yolu bakidir.
Dolayısıyla siyasi maksatlar için ortaya atılan hakaretler ve hedef göstermeler ile yargının yıpratılması asla kabul edilemez..
Yaşanan gelişmelerden de anlaşılacağı gibi Yargıya ve elbette diğer tüm kurumlarımıza sahip çıkmak son dönemlerde en önemli görevlerimiz arasına girmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin Kuran Kursları ile ilgili yasa maddesini iptal ederek yetkinin Din İşleri Dairesi’nde olmadığı Yasa gereğidir ve son derece yerinde bir karardır..
Lakin bu kararla “Kur’an kursları” yasaklanmamıştır.
Gerekli yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra eğitim bakanlığının iznine ve denetimine tabi olmuştur.
Karar bu kadar net…
Bunun anlaşılmayacak bir yanı da yok ayrıca.
Dolayısıyla bir başka ülkenin en üst makamlarının ,ülkemizin Anayasa Mahkemesinin verdiği kararı görmeden, İçeriği anlamadan alelacele yorumlamaya ve hiç vakit kaybetmeden ayar vermeye çalışmaları son derece rahatsız edici bir durumdur..
Kaldı ki bir tarafta KKTC ayrı egemen bir devlettir diyeceksiniz,
diğer tarafta KKTC Mahkemelerinde çıkan kararlara müdahale etmeye kendinizi muktedir olarak göreceksiniz.
Üstelik tehdit ederek bunu icra edeceksiniz!
Ama tabi ki şaşırmıyorum
Bu KKTC kurumları üzerine yapılan ilk müdahale değil.
Bu düzen devam ettiği sürece son da olmayacak.
Önceki müdahaleleri de hep birlikte yaşadık gördük.
Lakin Yargı ilk.
Ve Kıbrıslı Türklerin son kalesi..
Şimdi belli ki bu kale yıkılmaya çalışılıyor.
Mesele şu ki, bir hukuk devletinde kuvvetler ayrılığının ne anlama geldiğini ve yargı bağımsızlığının demokrasi için öneminin ne olduğunu kavramak çok önemli. Bunu insan haklarına, onuruna, özgürlüğüne, inancına saygı göstermeyen birine anlatmak çok zordur. Lakin imkansız değildir.
İşte tam da bu nedenle yargı bağımsızlığına sıkıca sarılmamız gerekiyor. Eğer onu da kaybedersek, demokrasiyi de kaybederiz. Dolayısıyla Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok.
Var olan ve önümüzde duran örneklerin bugün geldiği noktaya bakarak akıbetin nereye sürüklendiğini kolayca görebiliriz..
Türkiye’nin yetkili makamları tarafından yapılan açıklamalarda öyle anlaşılıyor ki, sadece yargıyı eleştirmek ve hedef haline getirmek için yapılmıyor bu açıklamalar, bunun aynı zamanda daha derin maksatlar taşıdığını da görebiliyoruz, Zira uzun zamandır Kuzey Kıbrıs’ta bir sistem değişikliği iradesi yaratma gayreti içinde olanlar var. Bu kapsamda her koşulda ayakta kalmayı başaran Kıbrıslı Türklerin göz bebeği bağımsız yargının siyasallaşması için yine ve yeniden adalet bakanlığı tartışmalarını gündeme getirilebilir.
Bütün bunlar yaşanırken Başbakan Ersan Saner’in açıklaması, beni daha da endişelendirdi. Zira Türkiye’nin yetkili makamlarından gelen hoş olmayan açıklamalar karşısında yargı bağımsızlığı yargıya müdahaleye yönelik bizim alışık olmadığımız girişimlere diplomatik bir dille tepki vermek yerine; bir anlamda, o açıklamaları yapanlara karşı “endişeye gerek yok, her şey yolunda” mesajı veriyor olması büyük bir talihsizlik olmuştur.
Zira Başbakan Saner Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen yasal düzenlemeleri yapıp yetkiyi yeniden Din İşleri Dairesi uhdesine verebileceğini ima ediyor burada.
Umarım yanılırım, hatta yanılmayı çok isterim.
Lakin ellerine geçirdikleri her fırsatta KKTC sonsuza dek yaşatılacaktır” ve “biz artık egemen eşitlik temelinde bir çözüm istiyoruz” diyenlerin bugün bağımsız yargıya yapılan saldırılar karşısında Anayasa Mahkemesi kararı için neredeyse özür dileyecek duruma gelmeleri utanç vericidir..